28 Şubat 2010 Pazar

78 Karabük

Cuma akşamı müdürler toplantısını fırsat bilerek işten erkenden kaçtım :) sonrası mı? bitmek tükenmek bilmeyen bir yolculuk... yolda asker uğurlamalar, kazalar, otobüste yurdum insanından manzaralar...

İzmit otogarında duruyoruz, otobüse bineli 3 saat olmuş cuma günü İstanbul trafiği sonrası anca 3 saatte İzmite gelmişiz popomuz uyuşmuş oturmaktan... Derken uykumdan tane 1,5 , 4tanesi 5 lira, verim mi abla diyen pişmaniyeci uyandırıyor beni. yok diyorum ama ısrarcı satcak illa. Dışarıda ağlayan anneler yanlarında havalara atılan, türküler söyleyen askerler... küçük çocuklar ne olduğuna anlam verememiş bir ağlayanlara bir kol bastı oynayanlara bakıyorlar.
Sonunda hareket ediyoruz. sen mi bildiğin otobüs firmasından vazgeçersin dolmuş gibi her yerde durup yolcu alırsın işte böyle...
Yol boyunca telefonum susmuyor, bir Anıl bir Mugeyle konuşuyorum. Sonunda saatlerimiz 12:30 u gösterirken ulaşıyorum otogara. Ankara sonrası geçiyorum Karabüke...daha girdiğim anda fabrikadan gelen ve bütün şehri örten keskin kokusu ve puslu havası karşılıyor beni...

Uzun zaman olmuş gelmeyeli özlemişim.7 yaşımdan beri her sene geldiğim ve neredeyse Karabüklüyüm diyecek kadar öğrendiğim şehir son 2 senedir bir değişim içerisinde... cumartesi günü çıktık gezmeye halamla derme çatma yapıların hepsi yıkılmış... Toki burada da boş durmamış kurmuş stadın karşısına evlerini... Çarşıdaki ufak dükkanlar yıkılmış, amaçsızsa sallanan topun olduğu alışveriş merkezi yapılmıştı onlar için oraya taşınmak üzere hepsi yıkılmasına göz yummuş dükkanlarının...

Pazar günü Karabük hareketli başlıyor güne, Konyaspor geliyor... biletleri alıyoruz maç için. 3 tl lik bilet karaborsaya düşmüş:) tahmin etmesi zor değil 5 tl ye gidiyor onlar da... sesler yükseliyor ve Karabük 4-1 alıyor maçı... kırmızı lacivert formalar bayraklar uçuşuyor ve tabi üzgün Konya taraftarı başı önde ayrılıyor şehirden. İstanbulda pek karşılaştığımız bir durum değil Konyaspor otobüsü olaysız şekilde çıkıyor, eşlik eden tek bir polis arabası var...

sonrasında gidiyorum otogara ve dönüş biletimi alıyorum, çok şanslıyım yine bilidik firmalarda bilet yok kelle koltukta turizmden alıyorum bir bilet. Anıl arıyor o sırada ve "o zaman sen şimdiden yola çık yarına anca burada olursun" diyor. Haksız sayılmaz.Gece 1e alıyorum biletimi... 

Buradan her ayrılışımda üzülüyorum, nedendir bilmiyorum acayip bir huzur veriyor burası bana... belki de canımıın içiiii halamdan dolayıdır:)

Bu kadar anlattım anlattım durdum şimdi ne mi söylicem, olurda canınız sıkılır biraz değişiklik olsun derseniz atlayın bir otobüse kelle koltuk turizm olmayanından gelin Karabüke, Safranboluya, Bulak'a, Yörük köyüne, Dipsiz göle gidin... Safranbolu'da konakları, Cinci Hanı, Hıdırlık tepesini gezin eğer şanslıysanız golf arabalarıyla eski Safranboluyu da gezebilirsiniz...

26 Şubat 2010 Cuma

zengin koca bulup hayatımı yaşicam felsefesine varım diyenlerden misiniz?

Sonunda aslında kısacık olan ama bir ömür kadar uzun geçen şubat ayını bitirdik. Sanırım evi otele çevirdin demekte haklılar, bütün ay evden çok işte geçti malesef... Ama öyle yada böyleee sonunda bitti... 2 hafta okuldan ve spordan uzak kaldım.Oturmaktan ve sürekli tıkınmaktan %4 fazlalık %14 olmuştur heralde.

Tüm bunlar olurken düşündüm taşındım ve şu zengin koca bulma işine karar verdim. Hatta henüz zengin koca adayı ortada yokken bile ben "hen night"ımı zaman kaybetmemek adına bankada herkesin huzurunda gerçekleştirdim. İşte resmi...


Veeeeee...
Artık yolculuk zamanı, bu beden tatile ihtiyacım var diye isyanlarda...Amsterdam ve Brüksel seyahati öncesi ufak çaplı bir Ankara yolculuğuna karar verdim.Karabük ve Safranbolu da duraklarımız arasında yerlerini aldılar.Uzun zamandır gitmemiş olmamdan dolayı hakkımda söylenenlere cevabım hazır şekilde yola çıkıyorum:)

Yaşasıııın tatiiiillll...

23 Şubat 2010 Salı

PS: I love you

Son zamanlarda üst üste gelen gelen şeyler ve dedemin rahatsızlığı sanırım beni iyice duygusal yaptı. PS I love you'yu (komik oldu biraccık) izliyodum ve birden şöyle dedim "gerçekten sevipte söyleyemediğimiz, sonra pişman olduğumuz kimse oldu mu, ya da sevdiğimizi söylemek için çok geç kaldığımız" Ufak hediyeler gönderdiğimiz ve o an onun yüzünü düşlediğimiz, hiç beklemediği anlarda süprizler yaptığımız...

tamaaaaam romantizm vs bi kenara kaldırıyorum bu soruların üzerine sizi düşünmeye iteceğimi umarak:)
Ama gerçekten şunu bilmek istiyorum sevdiğimiz insanların değerini kaybedince mi anlarız hep?
Berraka kızarken gelipte bunları yazmak komik olmuş, yazılarımı yorumsuz bırakmayan Mehmetin bile kalemi kurumuş sanki. Şunları yazmaya çalışırken bile Muge ile üzerine tartıştığımız sevme-sevilme felsefesinin vay başına gelenler:)

Şaraptı, şarkıydı, aşktı, vesaireydi geçiyorum buyrun çıkalı aylar yıllar olmuş filmi izlemeye diyorum...

22 Şubat 2010 Pazartesi

fırsat bu fırsat...

... diyerek sakin bir anı yakalamışken yazmak istedim yine. Haftasonunu uzun zamandır özlediğim bir şekilde geçirmeyi başardım. (doğru tahminleri duyabiliyorum; yayarak) Koca bir haftanın yorgunluğunu cumartesi öğlen uyanarak çıkardım ve ilk iş Evren'i arayıp haftaiçi kararlaştırdığımız çalışma programını iptal ettim. Neyseki Evren'in de çalışası yokmuş(bu da ne demekse; çalısası yokmuş:)) Artık haftaiçi seyreyleyin cümbüşü, bu kısacık ayda nasıl yetişecekse işler... Can sıkıcı şeyleri bir kenara koyup cumartesini yayarak geçirdiğimi söyleyebilirim. Akşamüstüne doğru dedeme gitmeye karar verdik ki bu sırada Mugeden birşeyler yapalım teklifi geldi. Ama programımız yapılmıştı "dedoşu görceeezz, ilk hedefimiz Ataköy" Akşam hem Mugeyi ekmenin vicdan azabı hemde dedemi görememiş olmanın burukluğu ile pazar günü ilk ışıklarla Ataköye yolculuğumuza çıktık...
Pazar keyfini yapan dedemi piposunu ve nescafesini almış cam kenarında oturmuş tenis oynayanları izlerken, tepemize düşeceğini sandığımız uçakların uğultusu içinde bulduk. Bizi görünce yine gülücükleeeer...Sanki bu hastalık onu daha da tontiş bir hale getirdi. Birlikte yemek yedikten sonra yıllaaaaaaar önce yaptığım ödevlere geri döndüm kuzenimle. İşte soru geliyor "dünya dönmeseydi ne olurdu Şebo?" Mini minicik kuzene buna anlatmak ne kadar doğru bilemiyorum ama ben gece-gündüz oluşumuyla sınırlandırdım işi. Diğerlerini yaşadıkça öğrenir nasıl olsa:) Aldım boya kalemlerini elime, dünyayı güneşi çizdim, bir güzel boyadım, gölgelendirme bile yaptım. Hani bir kısım gündüz bir kısım gece ya :) Bu sırada banyosunu bitiren dedemle evin içinde ufak bir tur attık, bacakları hiç ama hiiiiç güç kaybetmesin diye.

ve malesef vedalaşma anı...
biraz zor oldu tabi, iki torunu okulları başladığı için şehirdışına gidecek olan dedem yüzü asılmış şekilde ama gururlu uğurladı bizi. Haftaya yine göreceğimi bilmeme rağmen bana da ayrılmak çok zor geldi. Eskiden bayram seyran, özel günler vs diyerek gidip gördüğümüz dedemden ayrılamıyoruz şimdi hiçbirimiz. Anladık ki birilerini ne kadar sevdiğimizi anlamamız için illa birşeyler olması gerekiyormuş...

Hayatımızdaki insanların değerini bilmek için kötü şeylerin olmasına fırsat vermeyelim diyerek en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere diyorum...

20 Şubat 2010 Cumartesi

it's time to play the music

bir haftalık (o bir haftayı birde bana sorun) aradan sonraaaa işte geldim burdayııım...
şöyle bir kenara çekilip öteki benle baktım geçen bir haftaya...

bütün hafta mesai ile geçer artık çıkış saati en erken 8 olmuşken ,okul başlamış herkes cumaya kadar gelmezsen dönemi çöpe at diyordu... cuma günü tüm bu baskı ile birlikte çıkış saatimi 17:30 olarak belirledim ve okula ışınlandım.veeee ilk darbeyi yedim:) siyasal iletişim üzerine olacak tezim son dk golüyle sosyal ağlarda bankacılık pazarlama stratejilerine döndü.ne gerek var şimdi facebookla twitterla tezi karıştırmaya...belki doktora yapcam neden hayallerimi yıkıyosun.bu yaptığın insanlığa sığar mı :) (dimi Müge)

ne olursa olsun moral bozmak yok, iyi yönünden bakalım.hafta içi sahalarımızı belirlemek için döküldük yollara. anadolu yakasındaki sahamız ayarlandı bile sıra geldi avrupaya...ayrıca Kaan Kural'da bizle olcak geriye sadece Acun kaldı. onunla da programı uydurabilirsem basketçilerimizin koluna bacağına kuvvet:)

en kısa zamanda duyurumuz yayında olacak.sizlerle detayları ve sonrasında da fotoğrafları paylaşmaya devam edeceğim...

13 Şubat 2010 Cumartesi

Discovery channel spor salonunda...

Kariyerinde yükselen kadınlar ve evlilik üzerine yaptığım araştırmamın sonuçlarını toplarken farkettim ki araştıracak daha eğlenceli vakalarda varmış:) %4 fazla olan yağımı eritmek için koşarken (gerçekten başka bir amacım yok, bunu neden söylediğim az sonra ortaya çıkacaktır) salondaki bayan nufusunun ne kadar çok olduğu dikkatimi çekti birden.Bir kısmı alnının teriyle koşup, pedal çevire dursun onlar ilgi alanımıza girmiyor, biz diğer kısma bakalım... Defileden kopmuş, efor sarfetmeyeceği için terlemeyeceğini garanti altına almış bir makyaj harikası uzaktan süzdüğü ve gözüne kesitrdiği avına doğru ağır adımlarla ilerliyor... Salona yerleşmiş ter kokusu arasında (Öğğğğğğ) parfümü ağır bir iz bırakarak avını bayıltıyor... Hikayede iki ihtimal var acaba yüzük vardı da eller şiştiği için mi çıkarıldı yoksa aslında yüzük hiç yok mu? İyi bir avcı avının gözünden bunu anladığı için hata yapmıyor:) Doğru hedef başarılı taktiklerle en geç iki gün içerisinde tuzağa (tuzak demek her zaman doğru olmayabilir) düşüyor...

Tamam adil olalım fazla kilolarımdan kurtulmak, sıkılaşmak, stres atmak vs gibi cümleler kısa vadede olmasa da uzun vadede inandırı olabilir.Ama kendimizi kandırmayalım, he illa yapcam diyosanızda neden bir taşlaa iki kuş vurup hem avlanmaya hemde kilolardan kurtulmaya çalışmayalım:)

Şimdi bir sorum daha olacak neden pilates derslerine erkeklerden bu kadar yoğun talep var...

9 Şubat 2010 Salı

biz ne prof lar gördük...

Sevgili blogum, =)
yoğun geçen bir haftanın sonunda stresli bir haftasonuna girdim. Tüm hafta Almanyadan gelecek iyi haberleri bekler tezahuratlarımızı hazırlarken, dedem bizi korkuttu. Kendine prof. diyen sevgili doktor demeye bin şahit isteyen mahlukat verdiği yanlış ilaç sonrası kendi ölüm fermanını yazmış oldu... Amaaa hiç merak etme tüm kuzenler bir araya geldik pusuyu kurduk dedecim:)

Geçen 24 saatin sonunda dedem sanki ruyadan uyanmış gibi baktı bize, "vayy beeee herkes burdaymış" dedi.İşte o zaman Mehmetin dedikleri aklıma geldi. Bazen onun için bunu yaptım şunun için bunu yaptım hatta herşeyin arasında kendime bile zaman ayırdım derken aslında burnumuzun dibinde olan ailemizi görmediğimizi düşündüm. Tabi birazda dedemin isyanı bana bunu hatırlattı. Bende evinin her köşesine torunlarının resimleri yerleştiren dedeme bir süpriz hazırladım. En kısa zamanda 93'ten kalma resmimi burada da paylaşacağım...

Seni seviyoruz dedecim...

3 Şubat 2010 Çarşamba

küçük şeylerin altındaki büyük anlamlar

Berrak'a ilham vercez falan derken ilham bize geldi sanki Muge:)

Bugün uzun süre ara verdiğim vakıfcığıma geri döndüm. Ben yokken, başlayıp da ilerleyemediğini düşündüğüm projeler almış başını gitmiş. Doğurduğum projelerin büyüyüşünü görememek kötü oldu ama olsun, o aşamalar zorluydu şimdi kurdele kesme zamanı:)
Avrupa Kültür başkenti kutlamalarını yaptık yapmasına da engelliler için neler planladık tüm bu süreçte diye sormak istiyorum vicdanım azıcık da olsa rahat şekilde... Vakfım ve kendi adıma mutluyum ve gururluyum ki 2 önemli projeye imza attık. Açıklama yapmayayım en kısa zamanda geliyor süpriz olsun:)

Haftasonu herşeyden vakit bulup işten, okuldan, spordan, projelerden uzaklaşıp biraz da engellilerle zaman harcamak onlara bişeyler kazandırmak "öğrenciyken kar yağdığında tatil olunca sevinirdik ya hani" en az onun kadar mutluluk veriyor:)İnanmayan varsa denesin görsün, hala inanmayan varsa yolu düşen herkes fiziksel engelliler vakfına uğrayabilir...

2 Şubat 2010 Salı

ME tarafından ele geçirilmiş bir blog.....

Hahaa işte ele geçirilmiş bir blog.Sevgili blog aşağıdaki satırlarda bahsi geçen Müge şu anda şebo'nun tüm bilgilerini ele geçirdi ve içeriğe müdahale etmekte, işte o benim.

Şimdiden söylemekte fayda var bu blogda hakkımda yazılacak her türlü şey külliyen abartıdır:)saptırılmıştır, tek gerçek biz biraz deliyiz...yine de size iyi seyirler:))):)

Sevgiler
Müge Ergin:)

Fani dunyanin hirsli insanlari

Icimizde besledigimiz, "hayir ben degilim" diye kendimizi ve baskalarini kandirmaya calissakta gizleyemedigimiz kiskancligimiz ve hep daha iyi olma cabasiyla besledigimiz hirsimiz olmus bloglari canlandirirken var olmayanlara da can verdi:) Berrak'in blogumu actim diye dunyayi merak icine dusurup icine bir kac satir karalayamamis olmasi Muge'yi de beni de buraya iten guc oldu.Amacimiz tamamen Berrak'in icindekileri bloguna aktarmasini saglamak.Tabi soz konusu rakiplerden biri Muge Ergin olunca once hayatta kalma savasinin basladigini unutmamak gerekiyor.Zira daha bu sabah cayla yakma girisiminde bulunsa da bunun NTV ve Acunla kurdugum baglanti uzerine icinde olusan kiskanclik tohumlarinin meyvesi oldugunu anlamamiz uzun surmedi.Basarisiz girisimleriyle sonuca ulasamayacagini anlayinca burada hodri meydan dedik.Aramizdaki bu cekismenin Berrak'a ilham vermesi dilegi ile...